16 Temmuz 2013 Salı

Yassıada Hikayesi

27 Mayıs 1960 ihtilalinden sonra tutuklanan Demokrat Partililer, asker ve üst düzey kamu yöneticileri Yassıada’ya götürüldü. Albay Tarık Güryay ada komutanı. Olağanüstü bir mahkeme kuruldu:Yüksek Adalet Divanı, başkanı Hakim Salim Başol. Ünlü savcısı ise Ömer Altay Egesel. Derler ki ceza kanunu değiştirildi. Duruşmalar 14 Ekim 1960’da başladı ve yaklaşık 1 sene sürdü. Menderes’in avukatı Burhan Apaydın’dı. Hüsamettin Cindoruk ta DP’nin avukatlarından biri. Vatana ihanet, kamu mallarının kötüye kullanımı, CHP’nin mallarına el koymak, tahkikat komisyonu kurmak……. gibi çok ciddi davalar vardı… Ancak 14 Ekim’de ilk dava: Celal Bayar’ın Köpek Davası’ydı. Hediye bir köpeği ederinden fazlaya satmış.

Menderes’in Bebek Davası: Ayhan Aydan’ın bebeğini kasten öldürmüş.

Menderes’in Don Davası: Savcı Egesel’in elinde delil diye bir adet don, kim giydi bunu diye soruyor.

Mahkemeler boyunca mahkeme başkanının da savcının da sanıklara karşı tutumu sertti. Giderek de hakarete döndü. Savunmalar için tanık ve belge göstermeleri sürekli olarak reddedildi. Konuşurken sanıkların sözleri kesildi, savunmalarını kısıtladılar, yaptırmadılar. (Tarih gerçekten tekerrür)

Sonunda Silivri ay pardon dilim sürçtü, Yassıada mahkemesi 15 sanığı idama mahkum etti. 16 Eylül 1961’de sabaha karşı Maliye Vekili Hasan Polatkan ve Hariciye Vekili Fatin Rüştü Zorlu asıldılar. Tüm Avrupa ülkeleri, bilhassa 2. Elizabeth, ABD Başkanı Kennedy’nin Ankara Büyükelçisi idamların olmaması için çok uğraşıyordu. Menderes intihara teşebbüs etti, bırakmadılar kurtardılar. 17 Eylül’de, beklerlerse durdurulacak korkusuyla, sabahı bile beklemeden (teamüldür, idamlar sabaha karşı olur) öğlen 13.30’da da Menderes’i İmralı’da astılar.

Babam akşam gazeteyle eve geldiğinde yüzü sapsarıydı, gazeteyi benim görmemi istemediler ama gördüm. Yarım sayfa büyüklüğünde 3 siyah beyaz fotoğraf yan yana. Boyunlarında kalın urgan, ayakları boşlukta beyazlar giymiş 3 adam sallanmakta…Hiç unutamam; çünkü babama karşı bir sorgulama duygusunun oluştuğu andır o an. Madem Menderes bu kadar kıymetli bir adamdı ve o bu kadar seviyordu niçin ama niçin ölümüne mani olacak hiçbir şey yapmamıştı? Kaç aydır ağzını bile açmamıştı. Güvenim sarsıldı, içim kırıldı, suçladım onu….

Çok yıllar geçti, iki oğlan büyüttüm ve farkına vardım ki onları büyütürken, çocukları belalardan koruma adına, içgüdüsel olarak aynı şeyi yapmışım. Tepkilerimi hep içimde tutmuşum. Onları siyasetten başka taraflara iteklemişim. Onlar da apolitik olmuşlar. Affet beni Babam.

Diğer idam cezaları uygulanmayıp hapse çevrildi. Yaşı ileri olduğundan Celal Bayar’ın cezası da müebbet hapis oldu. 1964’de rahatsızlık nedeniyle diğer mahkumlarla birlikte serbest bırakıldı. 1967’de, birlikte affedildi.  Ben de Yazdım- Milli Mücadeleye Gidiş” adlı 7 ciltlik bir eser yazdı.1986’da 103 yaşında vefat etti.

Derler ki: Menderes’in idamından 9 gün sonra evine gitmişler, kapısına idam hükmünün bir suretini asmışlar ve idam edilirken kullanılan ip, idam gömleği, cellat, imam ve son gün yiyip içtiklerinin parasını eşi Berrin Menderes'ten tahsil etmişler.

Menderes zaten anasız babasız büyümüştü. Ailesinin dramı sonraki yıllarda da sürdü. 3 oğlundan Yüksel Menderes 1972’de intihar etti. Mutlu Menderes 1978’de bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Aydın Menderes 1996’da trafik kazası sonucu felç oldu ve 2011’de hayata veda etti.

Celal Bayar’ın Başvekilim Adnan Menderes kitabından:
Cumhuriyet Halk Partisinin siyasi tefekkürü ile Adnan Menderes ve Demokrat Partinin siyasi tefekkürü 10 yıl boyunca bir mücadele verdi. 27 Mayısa bağlanan bu mücadelenin derin sebeplerini bugün iyice görüyorum... Bu mücadeleyi, insanı şaşırtan teferruattan sıyırıp, temel çatışmaların sebeplerine indirince, apaçık görünüyor ki, iki devlet görüşü on beş yıl boyunca, bir paranın iki yüzü gibi, aykırı yönlere bakmış, fakat aynı değeri sağlamaya çalışmıştır. Cumhuriyet Halk Partisinin Lideri Sayın İsmet İnönü, Türkiyede demokrasinin kurulmasını istiyordu. Ben, Adnan Menderes ve arkadaşlarımın kurduğu Demokrat Partiyle, Türkiyede demokrasinin kurulmasını özlemiş ve istemiştim. Fakat şairin: "Ol hakikat yektir amma, iş rivayet muhtelif" dediği gibi, bizim devlet görüşümüz başka, İsmet İnönünün Devlet görüşü başka olduğu için, çatıştık ve birbirimize derdimizi anlatamadan 27 Mayısa ulaştık. Elbette olayı İsmet İnönü ve Adnan Menderes yahut Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti diye nitelendirmek eksik bir anlatımdır. Türkiyede İsmet İnönü gibi düşünenlerle, Demokrat Parti gibi düşünenler arasında, Devlet Yönetimi anlayışı konusunda büyük bir anlaşmazlık ve çatışma olmuştur. Fakat taraflar, muhatapsız bir diyalog içinde bulunmasalardı, yani karşı tarafın, kendi fikirlerini iyice bildiği zannı ile sebepleri tartışacaklarına, neticeleri tartışmasalardı, 1946 da başlayan "Türkiyede Demokrasi Yönetimi macerası" böyle bitmeyecek, böyle sonuçlanmayacaktı.

Ayfer Yılmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder