Türkiye nüfusu 25 milyon, dünya nüfusu 2.5 milyar, Mersin hadi olsun 100
bin iken... Televizyon yok, filmler 4-5 sene sonra ancak gelir, gazeteleri
akşama okunur, yayla yolu olan 45km'yi gitmek 5 saat sürer iken... Biz
memlekette Demokrat Parti’yle uğraşırken... O kadar eski zamanlardan
bahsediyorum… Küçücük dünyamızdan dışarı bakar, büyük dünyada şunları
görebilirdik:
Dünyanın o zaman da patronu olan ABD ile başlayalım: 1950’deki Demokrat
başkan Truman yerine 1953’de Cumhuriyetçi
Dwight Eisenhower seçilmişti.
Eski general, namı diğer Ike. Ike 1961’de John F. Kennedy’ye kadar 2 dönem
başkanlık yaptı. ABD uzakta, kocaman çok güçlü bir ülke. Babama göre dost,
siyaset konuşurken Amerika’sız tek bir cümle geçmezdi. Menderes Türkiye’yi
Küçük Amerika yapacak! Bizim içinse
Amerika eşittir Hollywood. Ne
propogandaydı ya Rabbim! Tarihi, coğrafyayı, savaşları, aile ilişkilerini hep
Amerikan bakış açısıyla öğrendik.
Diğer çok büyük ülke Sovyetler Birliği’nde 1953’te Stalin ölmüş yerine
Kruşçef geçmiş ama Kruşçef’e başkan ya da başbakan demiyorlar, 1. Sekreter gibi
bir adı var. Çocukken bu SSCB yönetimini hiç anlamazdım zaten. Bu SSCB düşman komünist. İkisinin arasında
Soğuk Savaş var.
Niye böyle olduğunu sonradan öğrendim:
İsmet Paşa “Moskova TBMM - Sovyetler Birliği Dostluk Paktı”nın
uzatılması istemiş, Stalin’le Molotov
reddetmiş. Gerekçe olarak da İsmet Paşa’nın; Hitler’le aşırı bir
yakınlık kurarak, "Moskova Dostluk Anlaşması"na ihanet etmiş olmasını
göstermiş.
1946’da o zamanki ABD başkanı Truman da : “Rusya’nın Türkiye’yi istila
etmek ve Akdeniz’e açılan Karadeniz Boğazlarını ele geçirmek gibi bir niyet
taşıdığına hiç şüphe yok. Rusya demir bir yumruk ve sert bir dille
karşılaşmadığı takdirde bir başka savaş yaşanacak. Artık uzlaşma oyunu
oynamaktan vazgeçmeliyiz… Sovyetleri şımartmaktan yoruldum.”demiş. Vee Washington Türkiye’ye el uzatmış.
Washington Büyükelçisi Münir Ertegün’ün cenazesini getirmek için Missouri
zırhlısı 5 Nisan 1946 sabahı İstanbul Limanı’na gelmiş. Cüneyt Arcayürek’in bir
sözü her şeyi toparlıyor: ‘Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesi de Sovyetlerin
sert tutumu kapıyı açtı, ABD içeri girdi.’
Nato’ya gireceğiz diye uğraşırken ABD ödememiz gereken bedeli ortaya
koydu. Kuzey - Güney Kore iç savaşı dünyanın 2 kutbunun sıcak çatışması haline
gelmişti. Biz de Tuğgeneral Tahsin YAZICI komutasında bir tugayımızı Eylül
1950’de Kore Savaşına yolladık. 8.
Amerikan ordusuna geri çekilme zamanı kazandırmak için ağır zayiat verdik. 37
subay, 26 astsubay, 658 er olmak üzere toplam 721 şehit, 2147 yaralı, 346
hasta, 234 esir ve 175 kayıp. 462 Türk
şehidi Güney Kore'de Seul-Pusan Kasabası yakınlarındaki Tanggok mezarlığı
içerisinde bulunan Pusan Şehitliği'nde yatmakta.
1952’de Nato’ya kabul edildik.
1955-58’lerde Sovyetler Birliği Ortadoğu’da nüfuz kurmasın diye Bağdat Paktı oluşturduk. Türkiye,
İran,
Irak, Pakistan
ve İngiltere. Sonra adı: CENTO Central Treaty Organization - Merkezi Antlaşma
Teşkilatı. Mısır ve Suriye karşı çıktı, Sovyetler’le soğuk ilişkiler daha da
gerginleşti.
Dünyanın çok uzak bir yerinde Çin’de Mao Zedung var. Japonya’da
imparator Hirohito, onlar da savaş
yenilgisinden sonra kalkınmakla meşgul. Biz
Japonya’yı Hollywood filmlerinden biliriz, ikisiyle de millet olarak ilgimiz
yok.
1950-1960 yılları arası bizler en çok Avrupa’yla ilgilenirdik. Günümüz
gençliğine ilginç gelecek, bir de Ortadoğu’yla. Hala saltanat; prensler,
prensesler, krallar, kraliçeler vardı o zamanlar. Türkiye’de de Hayat
Mecmuası. Sonra Ses Mecmuası da eklendi.
Dizi izler gibi her hafta bu jet sosyete ne yaptı merakla izlerdik.
1952’de Kral George ölünce İngiltere’de genç bir kraliçemiz oldu, 2.
Elizabeth. (Oğlu benden büyük, onu pas geçti hala kraliçe olarak duruyor) 2.
Elizabeth tahta geçmeden önce 1947’de Prens Philip’le evlenmiş. Prens Philip eski
Yunanistan ve Danimarka prensi. Babası Prens Andrew Yunan Kralı 1.Konstantin’in
kardeşi ve Kurtuluş Savaşı’mız sırasında ülkemizi işgale gelen sonra da denize
dökülen yunanlılar arasında. 4 çocuğu oldu Charles, Anne (yaşıtım), Andrew,
Edward.
2. Elizabeth akıllı uslu bir kraliçeydi, onun bir kız kardeşi vardı
Prenses Margaret. Asi prenses! Babasının
hizmetçisi bir albaya aşık oldu. Kilise adam boşanmış diye izin vermedi.
Mutsuzluğunu izledik, biz de onunla birlikte üzüldük. Sonra gitti yine halktan bir fotoğrafçıyı aldı.
Fransa’yı Brigitte Bardot’su, İtalya’yı Sophia Loren’iyle izledik.
Siyaseten nerelerdeydiler hiçbir anım yok. Modacılar, heute couture elbiseler,
film festivallerindeki çılgınlıklar, Sait Tropez, Nice, Cannes geliyor aklıma
sadece.
Yunanistan’da Karamanlis var. Bulgaristan Demirperde ülkesi, esamesi
okunmuyor.
İran, ah İran! İnanmazsınız şimdi, ilgimizin odağı bir ülkeydi. Şah Rıza
Pehlevi, yakışıklı, şah, o zamanlar Süreyya ile evli. Süreyya yeşil gözlü,
artistlere taş çıkartacak güzellikte bir kadın. (Sadece bacakları biraz çarpık,
yıllar sonra film çevirdi, orada gördüm.) Aşk yaşıyorlar, tahtta, karda
kayarken, Avrupa’da resimleri… Mücevherler, kürkler içinde. Biz de nefes nefese onları izliyoruz,
Süreyya’cıyız.
Gelin görün ki aşkın sonu gelemedi. Süreyya’nın çocuğu olamadı. Taht
varissiz olur mu? 1958’de Şah onu boşadı, ağlayarak ayrıldılar. Biz de ağladık.
Şah 59’da Azeri asıllı Farah Diba’yla evlendi. Mahzun prensesimiz Süreyya’yı
kalbimize gömdük, kadınlarımızın hepsi Diba topuzu yaptırmaya başladı.
Irak’ta bir kral var, 2. Faysal. Gerçi dedesinin babası Mekke Şerifi
Hüseyin İngilizlerle birlik olup Osmanlı’yı arkadan vurmuş ama olsun, biz o
sıra bunları bilmiyoruz. Bizim prensesimiz Fazıla ile nişanlı, nasıl
ilgilenmeyiz? Bu öykünün de sonu acıklı, kralın öldürülmesiyle bitti. Bu acılı
prenses te yıllar sonra eski başbakanlarımızdan Suat Hayri Ürgüplü’nün oğluyla
evlendi.
Mısır Kralı Faruk, Hıdiv Mehmet Ali Paşa’nın torunuydu. Osmanlıdan son
hatıra! Kralın kardeşi de İran şahının Süreyya’dan önceki karısıydı. 1952’de Cemal
Abdül Nasır’ın lideri olduğu milliyetçi Hür Subaylar darbe yaptı, Kral Faruk
İtalya’ya sürüldü. Krallık 6 aylık oğluna verildi, 2.Fuat. Burada öyküye bizimkiler karıştı. Sürgün
Halife Abdülmecit’in bir başka torunu Neslişah Sultan Mısır’ın son Hıdiv’i 2.Abbas
Hilmi’nin oğlu Prens Muhammed Abdülmünim’le evlenmiş Mısır’da yaşamaktayken bu
darbe oldu. Prens Abdülmünim bebek kralın naibi oldu, Neslişah Sultan’da first
lady. Ama 1 sene sürmedi, krallık tümden kaldırıldı, bizimkiler tutuklandı.
Neyse aklandılar ama onlar da sürgüne yollandılar.
Ayfer Yılmaz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder